1-5 Temmuz 2013 tarihleri arasında Türkiye'ye yaptığı ziyaretle ilgili raporunu yayınlayan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks bugün yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Polisin Türkiye'de gösterilere müdahale tarzı, bu ülkede kolluk kuvvetlerinin yanlış davranışlarıyla ilgili uzun zamandır devam edegelen ciddi insan hakları sorunlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Türk polisinin insan hakları standartlarına uyum konusundaki sicilini düzeltme zamanı gelmiştir."
Türkiye işkenceye ve kötü muameleye karşı mücadelede önemli ilerlemeler kaydetmiş olmakla beraber, Mayıs-Haziran 2013 tarihlerinde meydana gelen Gezi olayları, Türk polisinin bağlayıcı insan hakları standartlarına yeterince saygı göstermemesi şeklinde beliren yaygın soruna dikkatleri çekti. Bu sorun geçtiğimiz on yıl içerisinde başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere uluslararası kurumlarca defalarca eleştiri konusu oldu. "Özellikle de aşırı ve yanlış göz yaşartıcı gaz kullanımı ve gözaltına alma sırasında kötü muamele uygulanması dahil olmak üzere, aşırı güç kullanıldığı konusunda ciddi, birbiriyle tutarlı ve inandırıcı iddialar mevcuttur. Bu iddialar çok ciddi kaygılara yol açmaktadır. Türk makamlarının kararlı bir şekilde sorunun üstüne giderek, gösterilerde kolluk kuvvetlerinin orantılı güç kullanımına ilişkin daha açık kurallar sağlanması gibi bir takım tedbirler alması gerekmektedir. Kötü muameleye karşı teminatlar güçlendirilmeli ve toplanma özgürlüğüne daha fazla saygı gösterilmelidir" şeklinde açıklamada bulunan Komiser, gösterilere ilişkin mevcut mevzuatın da demokratik bir toplum için aşırı kısıtlayıcı olduğunu ve gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
Komiser buna ek olarak, Gezi olaylarındaki şiddet içermeyen eylemleri ile bağlantılı olarak çeşitli birey ve gruplara karşı alınan tedbirlerden duyduğu derin endişeyi ifade etti. Komiser bu konuyla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: "Bazı sağlık çalışanları, avukatlar, akademisyenler, öğrenciler, meslek örgütleri, medya ve gazeteciler soruşturma, idari ceza veya işten atılmaların hedefi olmuşlardır. Böyle girişimlerin, toplanma ve ifade özgürlüğünün yanı sıra, medya özgürlüğünün kullanılması üzerinde yaratabileceği caydırıcı etki konusunda özellikle kaygılıyım. Yetkilileri, böyle bir etki yaratabilecek her tür tedbire son vererek sonuçlarını ortadan kaldırmaya acilen davet ediyorum."
Komiser Muižnieks, halen kolluk görevlilerine ilişkin adli soruşturmaları ve haklarında insan hakları ihlalinde bulunduklarına dair inandırıcı iddialar bulunan görevlilerin görevden uzaklaştırılmasını zorlaştıran tüm engellerin kaldırılmasını tavsiye ederek şu açıklamada bulundu: "Kolluk kuvvetlerinin yanlış davranışları, hukukun üstünlüğüne karşı doğrudan bir tehdit oluşturur. Kolluk kuvvetlerince yapılan insan hakları ihlalleri hiçbir koşulda hoş görülemez veya cesaretlendirilemez: tüm iddiaların yeterli bir biçimde soruşturulması ve yerine göre caydırıcı yaptırımlarla takibinde ilerleme kaydedilmelidir."
Komiser aynı zamanda, ateşli silahların kullanılması ve kişisel verilerin saklanması gibi, polisin çok geniş yetkilere sahip olduğu bazı alanlara ve emniyet güçleri arasında çeşitlilik eksikliği gibi endişe kaynağı olan bazı konulara da dikkat çekti. Kolluk kuvvetleri görevlilerinin tam anlamıyla hesap verebilir olmaları için en iyi yolun polisle ilgili tamamen bağımsız bir şikayet mekanizmasının kurulması olduğunu ilave eden Komiser, halen Meclis gündeminde olan kolluk gözetim komisyonu yasa tasarısıyla ilgili olarak da, "bazı olumlu yanlarına rağmen, önerilen komisyonun bu işlevi yerine getiremeyeceğini" belirtti.
Rapor son olarak da, insan haklarının korunmasıyla ilgili yasal ve kurumsal çerçeve üzerinde duruyor. "Özellikle de Türkiye'de insan haklarına büyük bir katkı sağlama potansiyeline sahip olan Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulması gibi çığır açıcı tedbirler nedeniyle Türk makamlarına takdirlerini" ifade eden Komiser, bağımsızlığını ve sivil toplumun çalışmalarına katılmasını geliştirme amacıyla, Türk İnsan Hakları Kurumunun kuruluş kanununun ve tüzüğünün gözden geçirilmesini tavsiye etti. "Türk makamları aynı zamanda bir ayrımcılıkla mücadele yasası kabul ederek, yakın zamanlarda açıklanan demokratikleşme paketinde öngörüldüğü gibi bir eşitlik kurumu oluşturmalıdırlar. Bu kurum, milliyet, milli köken, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliği de dahil olmak üzere her türlü ayrımcılık konusunu ele alabilmelidir. Türk makamlarını, ülkenin insan hakları yapılanmasını geliştirirken, canlı ve enerjik Türk sivil toplumuyla ortaklıklarını pekiştirmeye davet ediyorum."
Türk makamlarının raporla ilgili görüşlerine buradan ulaşılabilir (sadece İngilizce).