Wille v. Lihtenştayn  ​​| 1999

Özgür konuşma hakkı kararı Lihtenştayn prensinin iktidarına denetim getirdi

[Herbert Wille] tarafından ifade edilen görüş Lihtenştayn’da çok fazla sayıda kişi tarafından paylaşıldığı için savunulamaz bir önerme olarak değerlendirilemez.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı, Ekim 1999 – Fotoğraf: Herbert Wille (Foto: Wikimedia Commons/ETH-Bibliothek/Comet Photo AG (Zürich))

Davaya ilişkin genel bilgiler

Lihtenştayn prensi Hans-Adam II, hukukçu Herbert Wille’nin kendisinden farklı bir görüşü dile getirmesinin ardından hukuk adamına bir daha asla kamu görevi verilmeyeceğine dair yemin etti.

1995’te, Dr Wille halka açık olarak düzenlenen bir konferansta prens ile halk arasında bir anlaşmazlık çıkması halinde son kararı ülkenin anayasa mahkemesinin vermesi gerektiğini söyledi. 

Prens bu konferanstan haberdar olduktan sonra Dr Wille’ye bir mektup yazarak onu anayasaya aykırı görüşlere sahip olmakla ve bu nedenle kamu görevi için uygun olmamakla suçladı.

Prens mektubunda 1992’de ortaya çıkan bir anayasa krizi sırasında, eski bir politikacı olan Dr Wille ile liderliğini yaptığı hükümet arasında yaşanan eski bir tartışmayı da hatırlattı.

Dr Wille anayasaya karşı olduğunu reddetti. Prensin kendisini görüşleri nedeniyle kamu görevinden men etmek üzere ettiği yeminin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) kapsamındaki özgür konuşma hakkıyla çakıştığını düşünüyordu.

1997’de, Dr Wille’nin Lihtenştayn idare mahkemesi başkanlığı görevi sona erdi. Meclis onu tekrar bu göreve getirmeye karar verdi -ancak prens meclisin bu önerisini reddetti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı

Avrupa mahkemesi Herbert Wille’nin başına gelenin onun özgür konuşma hakkının ihlal edilmesi anlamına geldiğine karar verdi.

Lihtenştayn hükümeti prensin yaptırımının haklı olduğunu çünkü Dr Wille’nin ülkenin anayasasına saldıran son derece siyasi bir açıklama yaptığını iddia etti.

Ancak mahkeme ikna olmadı.

Mahkeme Dr Wille’nin konuşmasının siyasi sonuçları olduğunu kabul etmiş ancak bunun tek başına Wille’nin konu hakkında konuşmasını engellemesi gerektiğini kabul edememiştir.

Avrupa mahkemesi (Dr Wille’nin üyesi olduğu) hükümetin 1991-92 tarihlerinde hazırladığı bir yasa tasarısında anayasaya ilişkin benzer bir görüşü ortaya koyduğunu da kaydetmiştir. Meclisin çoğunluğu bu yasa tasarısını kabul etmiş ancak prens bu tasarının kanunlaşması için gerekli imzayı atmayı reddetmişti.

Bu nedenle mahkeme hükümetin Dr Wille’nin özgür konuşma hakkına yapılan müdahalenin “demokratik bir toplumda nasıl gerekli olduğunu” kanıtlayamadığına karar vermiştir.  Mahkemeye göre prensin tavrı “orantısız” olmuştu.

Üstelik Dr Wille’nin kendi ülkesinde adalete erişmesi mümkün değildi çünkü Lihtenştayn anayasa mahkemesi tarihinde hiçbir zaman prens aleyhine yapılan bir başvuruyu görüşmeyi kabul etmemişti.

Takip

Avrupa mahkemesinin Herbert Wille davasında verdiği karar üzerine Lihtenştayn 2003’te kanun değişikliği yaparak herhangi bir kamu yetkilisi tarafından yapıldığı iddia edilen AİHS ihlaIi davalarının görülmesinde Anayasa Mahkemesi’nin rolünü belirlemiştir.

Kanun herkese devletin eylemlerinin AİHS ile uyumlu olup olmadığının incelenmesi için anayasa mahkemesine başvurma hakkı veriyor. Buna prensin eylemleri de dahildir ve kanun Dr Wille’nin şikayetlerini de kapsıyordu.

Ek bilgi

Themes:

İlgili örnekler

New law protects anti-corruption prosecutors from political interference

The European court found that Romania’s chief anti-corruption prosecutor had had no way to legally challenge her dismissal. Also, the government’s decision to dismiss her had violated her free speech because it was mostly in response to her public criticism of controversial legal reforms. Romania then changed the law to protect prosecutors from abusive removal from office.

Read more